Kişinin Kendisini Polis, Hakim veya Savcı Olarak Tanıtması Suretiyle İşlenen Nitelikli Dolandırıcılık Suçu

Anasayfa | Makaleler
Kişinin Kendisini Polis, Hakim veya Savcı Olarak Tanıtması Suretiyle İşlenen Nitelikli Dolandırıcılık Suçu

Kişinin Kendisini Polis, Hakim veya Savcı Olarak Tanıtması Suretiyle İşlenen Nitelikli Dolandırıcılık Suçu

Giriş

Dolandırıcılık suçu, çağımızın en yaygın ve yıkıcı malvarlığı suç tiplerinden biridir. Özellikle teknolojik gelişmelerle birlikte evrilen yöntemler, suçun işleniş biçimlerini çeşitlendirmiş ve mağdurların korunmasını daha da karmaşık hale getirmiştir. Türk Ceza Kanunu (TCK) bu dinamik yapıya uyum sağlamak amacıyla hem suçun temel şeklini (m.157) hem de çeşitli ağırlaştırıcı nitelikli hallerini (m.158) düzenlemiştir. Bu nitelikli haller arasında, suçun kişinin kendisini kamu otoritesi temsilcisi, yani polis, hakim veya savcı olarak tanıtması suretiyle işlenmesi (TCK m.158/1(l)) özel bir önem taşımaktadır. Bu makale, söz konusu suç tipini, hukuki tanımından tarihsel gelişimine, maddi ve manevi unsurlarından uygulamadaki kritik "sahneye koyma teorisi"ne kadar tüm detaylarıyla ele alacak, böylece konuya kapsamlı bir hukuki bakış sunacaktır.

1. Dolandırıcılık Suçunun Genel Çerçevesi

Dolandırıcılık suçu, kişiyi aldatmaya yönelik hileli davranışlar aracılığıyla haksız menfaat elde etmeyi hedefleyen bir malvarlığı suçudur. Roma Hukuku'ndan bu yana farklı isimler altında varlığını sürdüren bu suç, modern ceza hukukunda da yerini korumuştur.

1.1. Tarihsel Gelişim ve Hukuki Koruma

Dolandırıcılığın tarihsel kökenleri, "hile, düzen, aldatma" gibi kavramlarla ilişkilidir. Roma Hukuku'nda dolandırıcılık "dolu" (dolus) kavramıyla ifade edilmiş ve zamanla farklı ceza kanunlarında yerini almıştır. Cumhuriyet dönemi Türk Ceza Kanunları'nda da dolandırıcılık suçu hep önemini korumuştur.

Dolandırıcılık suçuyla korunmak istenen hukuki değer öncelikli olarak malvarlığıdır. Ancak Türk Ceza Kanunu'nun gerekçesi ve modern doktrin görüşleri, suçun aynı zamanda kişinin irade özgürlüğünü ve dürüst işlem yapma güvenini de koruduğunu belirtmektedir. Zira mağdur, hileli davranışlar sonucunda aldatılarak özgür iradesi sakatlanır ve malvarlığına ilişkin bir tasarrufta bulunmaya yönelir.

1.2. Dolandırıcılık Suçunun Unsurları

Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için belirli unsurların bir araya gelmesi gerekir:

  • Hileli Davranış: Bu, suçun temel unsurudur. Failin mağduru aldatmaya yönelik her türlü sözlü, yazılı veya fiili eylemi hileli davranış olarak kabul edilebilir. Hilenin, mağduru yanıltıcı ve yanlış bir algıya sevk etmesi gerekir.
  • Aldatma: Hileli davranışların mağdur üzerinde aldatıcı bir etki yaratması ve mağdurun bu hileye inanması gerekmektedir. Aldatma, mağdurun iradesinin sakatlanmasına yol açar.
  • Mağdurun Zararına, Failin veya Başkasının Yararına Bir Tasarruf: Aldatılan mağdurun, hile sonucunda kendi malvarlığı aleyhine (veya üçüncü bir kişinin malvarlığına ilişkin) bir tasarrufta bulunması ve bunun sonucunda failin veya başka birinin yararına bir kazanç sağlanması gerekir.
  • Nedensellik Bağı: Hileli davranışlar ile mağdurun aldanması, mağdurun tasarruf fiili ve bunun sonucunda meydana gelen zarar ile failin veya başkasının elde ettiği yarar arasında bir nedensellik bağı bulunmalıdır.
  • Kast: Dolandırıcılık suçu ancak kasten işlenebilir. Failin, hileli davranışlarla mağduru aldatıp haksız menfaat elde etme niyetiyle hareket etmesi gerekir.

2. Nitelikli Dolandırıcılık: Kişinin Kendisini Polis, Hakim veya Savcı Olarak Tanıtması (TCK m.158/1(l))

Türk Ceza Kanunu'nun 158. maddesinin birinci fıkrasının (l) bendi, dolandırıcılık suçunun "kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle" işlenmesini ağırlaştırıcı neden saymaktadır. Özellikle "kişinin kendisini kamu görevlisi olarak tanıtması veya bu görevlilerle ilişkili olduğunu söylemesi" hali, bu nitelikli halin özel bir uygulama alanını oluşturur. TCK m.158/1(l) bendinde yer alan bu durum, failin kendisini polis, hakim veya savcı olarak tanıtması şeklinde karşımıza çıkmaktadır.

Bu nitelikli halin cezayı ağırlaştırmasının temel nedeni, kamu görevlilerine duyulan güvenin kötüye kullanılmasıdır. Toplumda bu meslek gruplarına karşı mevcut olan saygı ve güven, fail tarafından istismar edilerek mağdurun direnci kırılmakta ve aldatılması kolaylaştırılmaktadır. Mağdur, resmi bir sıfatla karşılaştığında genellikle daha az şüphe duyar ve istenen bilgileri veya malvarlığı değerlerini daha kolayca teslim edebilir.

2.1. "Sahneye Koyma Teorisi" ve Uygulamadaki Kriterler

Dolandırıcılık suçunda hile unsurunun yorumlanmasında Türk doktrini ve Yargıtay içtihatlarında önemli bir yere sahip olan "sahneye koyma teorisi" (bazı kaynaklarda "hile teorisi" olarak da geçebilir) bu nitelikli halin uygulanışında merkezi bir rol oynamaktadır. Bu teori, hilenin sadece basit bir yalan olmaktan öteye geçerek, mağdurun aldatılmasına elverişli, somut bir "düzen" veya "sahne" içermesi gerektiğini vurgular.

Teori, özellikle failin kendisini kamu görevlisi olarak tanıtması durumlarında suçun oluşumu için madde metninde açıkça yer almayan, ancak uygulamada aranan iki temel kriteri ortaya koymuştur:

2.1.1. Nitelikli Yalan (Vasıflı Yalan)

Failin söylediği yalanın, "nitelikli" veya "vasıflı" olması, yani basit bir yalanın ötesinde, mağdurun denetim imkanını ortadan kaldıracak veya mağduru kolayca aldatacak nitelikte olması gerekmektedir. Bu, yalanın dışa yansıyan hareketlerle desteklenmesi, mağdurun incelemesine ve doğruluğunu araştırmasına imkan vermeyecek bir ustalıkla sergilenmesi anlamına gelir.

Örneğin:

  • Sadece telefonda "Ben polis memuruyum" demek yeterli olmayabilir.
  • Ancak failin, polis kimliğini gösterir gibi yapması, polis siren sesi taklidi yapması, kendisini emniyet müdürlüğünün "komiseri" veya "amir"i gibi tanıtarak, mağdurun adli bir soruşturma altında olduğunu ve paranın "terör örgütü" veya "dolandırıcılık şebekesi" tarafından kullanıldığını, bu paranın güvence altına alınması gerektiğini gibi detaylı ve korkutucu senaryolar üretmesi, nitelikli yalanın unsurlarını oluşturabilir. Bu tür senaryolar, genellikle mağdurda panik yaratarak sağlıklı düşünme yeteneğini ortadan kaldırmayı hedefler.

Yargıtay, nitelikli yalanı değerlendirirken, kullanılan sözlerin veya davranışların mağdurun içinde bulunduğu durumu ve failin yarattığı ortamı göz önünde bulundurmaktadır. Yalanın, mağdurun denetimini imkansız kılacak veya aşırı derecede zorlaştıracak bir biçimde kurgulanması önemlidir.

2.1.2. Mağdurun Denetleme Olanağının Ortadan Kaldırılması

Hileli davranışların, mağdurun söylenen yalanın gerçekliğini araştırma veya sorgulama imkanını ortadan kaldırması beklenir. Fail, kamu görevlisi sıfatını kullanarak mağdur üzerinde bir güven veya korku (baskı) ortamı yaratır. Bu durum, mağdurun normalde yapacağı kontrolleri yapmasını engeller veya gereksiz hale getirir.

Örneğin, failin kendisini "savcı" olarak tanıtarak mağdura "banka hesabınız terör örgütü tarafından ele geçirildi, paranızı acilen belirtilen hesaba aktarmazsanız tutuklanacaksınız" gibi ifadeler kullanması, mağdurda hem güven hem de korku yaratarak denetleme imkanını ortadan kaldırabilir. Mağdur, böyle bir durumda kendisini ciddi bir yasal tehdit altında hissederek, normalde bankasıyla veya kolluk kuvvetleriyle yapması gereken teyit işlemlerini yapmaktan kaçınabilir.

Yargıtay, bu kriterin varlığını sorgularken, mağdurun içinde bulunduğu yaş, eğitim durumu, sosyal çevre ve olay anındaki psikolojik halini de göz önünde bulundurur. Akla uygun ve genel olarak kabul edilebilir bir hile, ancak mağdurun denetleme imkanını ortadan kaldırdığında nitelikli dolandırıcılığın kapsamına girebilir.

3. Yargıtay İçtihatları ve Uygulama

Yargıtay, TCK m.158/1(l) bendine ilişkin kararlarında "sahneye koyma teorisi"ni ve yukarıda belirtilen iki kriteri istikrarlı bir şekilde uygulamaktadır. Yüksek Mahkeme, sadece failin kendisini kamu görevlisi olarak tanıtmasının yeterli olmadığını, bu tanıtma eyleminin nitelikli bir hile ile desteklenerek mağdurun denetleme yeteneğini ortadan kaldırması gerektiğini vurgulamaktadır.

Yargıtay, bu tür durumlarda hilenin vasıflı olup olmadığını değerlendirirken, failin mağdura yönelik kullandığı ek unsurlara dikkat çeker. Bu ek unsurlar; sahte evrak, sahte arama kayıtları, sahte giysiler, mağduru ikna edici ve korkutucu senaryolar, sahte telefon numaraları gibi unsurlar olabilir. Yargıtay'a göre, bu tür ek unsurlarla desteklenmeyen basit bir "ben polis/hakim/savcıyım" beyanı, çoğu zaman nitelikli dolandırıcılık için yeterli görülmemekte, ancak şartlar varsa daha hafif bir suç olan TCK m. 268 (Kamu Görevini Üstlenme Suçu) kapsamında değerlendirilebilmektedir.

4. Korunma Yolları ve Önleyici Tedbirler

Kişinin kendisini polis, hakim veya savcı olarak tanıtması suretiyle işlenen dolandırıcılık suçlarından korunmak için bireylerin ve toplumun bilinçlendirilmesi büyük önem taşımaktadır:

  • Resmi Kurumlar Asla Para veya Kimlik Bilgisi İstemez: Hiçbir kolluk kuvveti, yargı mensubu veya kamu görevlisi, telefonla arayarak kişilerden para talep etmez, banka hesaplarına para yatırmalarını veya çekmelerini istemez, kredi kartı bilgilerini veya kişisel şifreleri talep etmez.
  • Şüphe Durumunda Teyit Edin: Şüpheli bir arama veya mesaj aldığınızda, asla size verilen numaraları aramayın. Bunun yerine, ilgili kurumun (Emniyet Genel Müdürlüğü, adliye, banka vb.) resmi ve teyitli iletişim kanallarını kullanarak durumu doğrulayın.
  • Kişisel Bilgileri Paylaşmayın: Telefon veya internet üzerinden tanımadığınız kişilerle kişisel bilgilerinizi (T.C. kimlik numarası, adres, telefon, banka hesap bilgileri, şifreler) asla paylaşmayın.
  • Panik Yapmayın: Dolandırıcılar genellikle mağdurlarda panik ve korku yaratarak mantıklı düşünmelerini engeller. Sakin kalmaya çalışın ve karar vermeden önce durumu güvendiğiniz bir yakınınıza veya bir hukukçuya danışın.
  • Suçu İhbar Edin: Böyle bir durumla karşılaştığınızda derhal en yakın kolluk kuvvetlerine (polis veya jandarma) veya Cumhuriyet Başsavcılığı'na ihbarda bulunun.

Sonuç

Kişinin kendisini polis, hakim veya savcı olarak tanıtması suretiyle işlenen dolandırıcılık, toplumda büyük mağduriyetlere yol açan ve hukuki açıdan karmaşık yönleri bulunan bir nitelikli suç tipidir. "Sahneye koyma teorisi"nin getirdiği "nitelikli yalan" ve "mağdurun denetleme olanağının ortadan kaldırılması" kriterleri, bu tür vakaların doğru bir şekilde değerlendirilmesi ve adil sonuçlara ulaşılması açısından hayati öneme sahiptir. Failin sadece basit bir sıfat takınması değil, bu sıfatı somut ve ikna edici hileli davranışlarla destekleyerek mağdurun karar verme yetisini etkilemesi, suçun ağırlaştırılmış halinin uygulanmasının temelini oluşturur. Toplumsal farkındalığın artırılması ve vatandaşların bu tür dolandırıcılık yöntemlerine karşı dikkatli olması, mağduriyetlerin önüne geçilmesinde en önemli adımdır.

0 Yorum

Yorum Bırak

Hemen Ara